ssvd hakkında yanlış bilinenler ve mitler

Source : http://sezaryen.net http://ssvd.net
Author : Umay
Published on : September 04, 2014


  
Umay's Profile and details
Normal doğum içinde uhde kalmış bir sezaryen annesinin SSVD macerası

Birçok kadın bir kez sezaryen olduktan sonra güvenli bir seçimin ancak yine bir sezaryen olduğuna inanıyor. Sosyal baskı kadının karar alma sürecinde büyük bir rol oynar. Geleneksel halk bilgeliği de çok büyük ölçüde kulaktan dolma, yalan yanlış bilgilerden, daha doğrusu bilgi kirliliğinden oluşmaktadır. Sezaryen sonrası vajinal doğum (SSVD) ile ilgili olarak da kalıcı ve yaygın mitler bulunmaktadır.

Bu yanlış bilgilerin ve bu bilgiler ışığında yapılan yanlış yönlendirmelerin hazin bir sonucu olarak; Sezaryen ile doğum yapmış annelerinde %90-%95 gibi büyük ekseriyeti SSVD için uygun aday olmalarına, ve SSVD başarı oranının %75 gibi yüksek bir oran olmasına rağmen, karar ve/veya uygulama yeniden planlı sezaryen oluyor. Bunu engellemek için bu yaygın efsaneleri araştırdık ve gerçekler ile aralarına net bir çizgi çizelim istedik.

Uzmanlara göre; "SSVD önceki doğumu sezaryen olan kadınların çoğunluğu için makul ve güvenli bir seçimdir." Kadın Hastalıkları ve Jinekologlar da daha önce bir kez sezaryen olmuş kadınların büyük çoğunluğunun ve daha önce iki kez sezaryen olmuş kadınların ise bir kısmının SSVD için uygun aday oldukları konusunda hemfikirdirler.

Şimdi SSVD adayı anneleri korkutan bu mitlere göz atalım.

Mit 1: Bir sezaryen sonrası SSVD için uterus rüptürü riski %60-70 oranındadır.

Faktörlere bağlı olarak değişmekle birlikte alt enine kesi (bikini kesisi) sezaryenlerde rahim yırtılması riski yaklaşık % 0.2 ila %1 arasındadır. Yani yaklaşık her 500 SSVD girişiminin sadece bir tanesinde bu risk ortaya çıkmaktadır. Ayrıca SSVD adayı anneleri korkutmak için en çok dile getirilen bu risk, sadece SSVD annelerine özgü bir risk değildir. İlk kez anne olacak anne adayları ve ikinci kez sezaryen olacak anneler için hazırlanan kitapçıklarda da bu risken bahsedilmekte, olası komplikasyonlar arasında rahim yırtılması da anlatılmaktadır. Kaldı ki ilk kez anne olacak kadınlar, rahim yırtılması ile aynı derecede ciddiyet ve tehlikeye sahip olan plasenta dekolmanı, kordon sarkması ve omuz distosisi gibi bazı komplikasyonlara karşı da uterus rüptürü ile aynı oranda risk altındadır. Ancak hiç bir anne adayının bu komplikasyonların risklerinden bahsedilerek korkutulduğunu sanmıyoruz.

Mit 2: SSVD süreci yönetmesi çok zor ve ciddi bir süreçtir, bu yüzden hastaneler SSVD yaptırmıyor.

Acil sezaryen uygulaması sadece SSVD için geçerli olmayıp, her doğum başladıktan sonra acil sezaryen yapılması gündeme gelebilir. Doğumhanesi bulunan hastanelerin hepsinde acil sezaryen müdahalesinde bulunmak için gerekli personel ve donanım mevcuttur. Teşekküllü hastanelerin hiç birisinin böylesi bir eksiklikten dolayı SSVD yaptırmamaya yanaşmadığı gibi bir durum söz konusu değildir. Unutulmamalıdır ki rahim yırtılması riski de sadece ssvd anneleri için var olan bir risk değildir. 

Bazı hastanelerde SSVD istenmesine rağmen hastanenin SSVD denenmesini reddettiği ya da kabul etmediği doğru olabilir. Ancan bunun sebebi hastanenin/doktorun o hastanın gerçekten de uygun bir SSVD adayı olmadığını düşünmesi de olabilir. Zira her gebe SSVD için uygun aday olmayabilir. Bununla birlikte bazı hastaneler ve doktorlar için sezaryen kolay va karlı yoldur.

Mit 3: SSVD girişiminde acil bir sezaryeni hızlandırmak için epidural gereklidir. SSVD adayı anneler epidural olamaz çünkü epidural uterus rüptürü ağrısını belirsizleştirebilir.

Uzmanlara göre SSVD denenen doğumlarda epidural uygulanabilmektedir ve epidural uygulamanın rahim yırtılması ağrılarını maskelemediği ya da belirsizleştirmediğine dair kanıtlar mevcuttur. Bununla birlikte rahim yırtılması yaşayan kadınlardan sadece %26 kadarı bu yırtılma sırasında karın bölgesinde ağrı hissetmektedirler. Dolayısı ile her yırtılma sırasında hissedilemeyen bir ağrının maskelenmesi gibi bir neden tutarsız ve ilgisiz kalmaktadır. 

Epidural anestesinin uygulanmasının faydalı ya da zararlı, ya da gerekli ya da gereksiz oluşu ise başka bir tartışma konusudur.

Mit 4: SSVD sırasında bebek veya annenin ölme riski %25tir.

Annenin hayatını kaybetmesi riski gerek sezaryen sonrası vajinal doğum denemelerinde (%0,0038) gerekse isteğe bağlı sezaryen tekrarlarında (%0,0134) oldukça düşüktür. Uterus ruptürüne bağlı bebek ölümleri ile ilgili olarak ise, çok sınırlı sayıda bulgu %2,8 ila %6,2 arasında bir risk olduğunu göstermektedir. Daha açıklayıcı olalım; Rahim yırtılmasına bağlı bebek ölümü riski = rahim yırtılması riski * bağlı bebek ölümü riski = ONBİNDE BİR düzeyindedir.

Sezaryen ile ilgili en ciddi komplikasyonlar bir kadının geçirdiği her bir sezaryen ile birlikte daha riskli ve gelişebilir olmaktadır. Bu komplikasyonlar plasenta akreata gibi %7 anne ölüm oranı ve %71 histerektomi oranına sahip ciddi plasental anormallikleri içerir. iki sezaryen sonrasında plasenta akreate riski %0,57 olup, ortalama bir sezaryen sonra uterus rüptürü riski kadardır.

Açık ve anlaşılır şekilde şunu söyleyebiliriz; İkinci doğumda SSVD denemek çok çok mantıklı bir seçim olacaktır, zira ikinci doğumunu da sezaryen ile yapan bir anne adayı ile eşit tehlikede ve oranda bir risk almaktadır. İkinci doğumdan sonra sonra tekrar gebe kalma ihtimali ya da düşüncesi olan bir anne içinse; SSVD tercih etmemek istatistiki ve matematiksel açıdan çılgınlık bile sayılabilir. Tabi sezaryeni gerekli kılacak sebeplerin varlığı müstesna!

Mit 5: SSVD yasak ya da yasadışıdır.

SSVD'nin yasak ya da yasadışı olması gibi bir durum söz konusu değildir. Doktorlar ve hastaları riskleri bildikleri, kabul ettikleri sürece dilediği şekilde doğum yapma hakkına ve hürriyetine sahiptir. Kaldıki bir kadın isterse hiç hastaneye gitmeden evinde de doğum yapmayı tercih edebilir veya herhangi bir zorunluluk ya da ihmal nedeniyle yolda, bağda, kırda, kaldırımda doğum yapılabilir. Hiçbir şekilde suç işlenmiş olmaz.

Ancak Vajinal doğumun tehlikeli olduğu durumlarda hastane ya da doktorların hastayı SSVD denemeye zorlaması ve sonucunda anne ya da bebek sağlığı açısından kalıcı bir hasar, travma oluşması veya Allah korusun ölüm olması durumunda, annenin ya da yakınlarının şikayetçi olması durumunda doktorlar ya da hastane hakkında soruşturma açılabilir, hastane ya da doktor ceza alabilir. Ancak bu ihmal ve zorlamanın olduğu her durumda geçerlidir, hatta SSVD denemek yerine sezaryen'e yöneltme ya da zorlama durumunda da aynı şey geçerlidir.

"Doktorun SSVD'ye zorladığı hasta öldü", "anne ve bebek canından oldu", "SSVD yaptıran doktor mesleğinden oldu" şeklindeki haberlerin, gerçek olsalar dahi, SSVD'nin yasa dışı ya da yasak olması ile ilgisi yoktur.

Mit 6: SSVD'de suni sancı kullanılamaz, kullanılmamalıdır.

Anne ya da bebekte, bebeğin müteakip on dakika içinde olması gerekmeksizin, erken doğmasını gerektirecek bir komplikasyon geliştiğinde, suni sancı SSVD ile sezaryen arasındaki farkı yaratacak etken olmaktadır. Bu nedenle tıbbi suni sancı aracı olarak Pitocin ve/veya Foley kateterini SSVD sırasında bir seçenek, bir yardımcı olarak elde tutulabilir.

Mit 7: Hastane SSVD yapmıyor, sezaryen olmak zorundayım.

Hastanelerin SSVD yaptırmıyoruz, sezaryen olmak zorundasınız diye bir diretme ya da zorlaması söz konusu olamaz. Tıp etiği ve hasta haklarına göre her hasta tedaviyi ya da herhangi bir amleyiyatı reddetme hakkına sahiptir. Sezaryen de bir ameliyat olduğundan her gebe sezaryen ile doğum yapmayı reddederek doğal yoldan doğum yapmak isteyebilir. 

Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 25. maddesine göre "kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu, hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Bu halde tedavinin uygulanmamasından doğacak sonuçların hastaya veya kanuni temsilcilere veyahut yakınlarına anlatılması ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir." 

Tıbbi endikasyon olmadan uygulanan sezaryenlerin etik boyutunun tartışılmasının yanı sıra, endikasyon olduğu halde anne adayının sezaryen uygulamasını reddetmesinin etik boyutu da önemli bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Gebe bir kadının sezaryeni reddetmesi durumunda, sorun hem kadının özerkliği ve dokunulmazlığına saygı, hem de fetüsün hakları ve tıp mesleğinin etik bütünlüğünün korunması yönüyle değerlendirilmelidir. Bu süreçte hekim hastasının yeterliliğini tarafsız bir gözle değerlendirebilmeli, sezaryen girişimini önerirken de eldeki bilimsel veriler ve tecrübeleri doğrultusunda profesyonel bütünlük ilkesinin öngördüğü standartlardan ayrılmamalıdır. Ayrıca, hekimin hastası ile kurduğu iletişim çerçevesinde onu bilgilendirmeye çalışması da haklı sayılabilen bir yaklaşımdır. Ancak her koşulda, karar verme yeterliliği olan her hastanın tedaviyi reddetme hakkının bulunduğu da unutulmamalıdır.

Sonuç olarak yasaları ve yasal haklarınızı bilmeli, hekimlerin uyarı ve önerilerini dikkate almalı ve kendiniz için en doğru kararı vermelisiniz.

Korkutulmanıza izin vermeyin.